Muammer Sun
"Atatürk'ün musiki devrimi çökmüştür" diyen ve "Türk Beşleri'ne "Türk Leşleri" diye kahvehane ağzıyla kafiye düşürenler, bilgisiz, bilinçsiz, kötü niyetli ve haddini bilmez kişiler sayılmalı. Doğru bilgilere dayanmayan, gevezelik türü bu tür söylemlerin "düşünce özgürlüğü" veya kişisel zevk ile de bir ilişkisi yoktur. Anlatalım.
* * *
Müzik Türleri Üzerine Bilgi
Toplumumuzun müzik yaşamında bir kaos egemendir. Aşağıda sıralanmış olan müzik türleri, her gün radyo – televizyon - CD, çeşitli müzik toplulukları vb. yollarla, halkın günlük yaşamına katılmakta ve bir kaos ortamı oluşturmaktadır.
- Eğlence müziği (hafif müzik, piyasa müziği, arabesk vb.);
- Geleneksel Türk Sanat Müziği ve Geleneksel Türk Halk Müziği (ki bunların otantik
özellikleri korunamamaktadır!);
- eğitim müziği;
- bando müziği; -
- batı sanat müziği ve
- Çağdaş Türk sanat müziği...
Herkesin bildiği gibi halkın günlük yaşamındaki bu müzik türleri, bireylerin, bir ses karmaşası (kaosu) içinde yaşamasına neden olmaktadır.
Estetik açıdan, bilinçli ve tutarlı seçme yapacak eğitimden ve anlayıştan yoksun olanlar, bu kaos ortamında, örneğin, arabesk ürünlerle batı klasik müziği ürünlerini bir arada yaşayabilmektedir. (Baklavadan sonra turşu yiyip çorba içmek gibi bir şey.) Böyle bir müzik seçimi yapan kişilere de kimse bir şey diyemez. Yeter ki, bu kişisel seçimi temel sayarak, toplumun müzik yaşamını yönlendirmeye kalkışmasınlar...
* * *
Değerlendirmede tutarlılık
Bu müzik türlerinden her birinin, yaratılış koşulları ve toplumsal işlevleri açısından birbirine göre farklılıkları vardır. Bunlardan birini, birkaçını, tümünü sevebilir, dinleyebilir veya sevmeyebilirsiniz. Bu size göre öznel (sübjektif) bir değerlendirmedir. Buna kimse bir şey diyemez.
Bununla birlikte, bu türlerden her birinin kendine özgü estetik -teknik ölçütleri vardır. Birini ötekine göre değerlendiremezsiniz.
Yani, piyasa müziği düzeyindeki öznel zevkinizi temel alarak eğitim müziğini veya Çağdaş Türk sanat müziğini eleştiremez, değerlendiremezsiniz.
"Ben yaparım" derseniz, müzik türlerinin farklı estetikleri açısından bilgisizliğinizi (ve de zevksizliğinizi) sergilemiş olursunuz. Sözünüz sanat estetiği açısından geçersiz olur; değer taşımaz. Birileri yutsa bile yetkin insanlarca ciddiye alınmaz.
Değerlendirme, tutarlı olmalıdır.
* * *
Gelelim "Türk Beşleri"ni Yaratan Ortama
Cumhuriyet, Osmanlı dönemine göre yeni bir insan tipi ve yeni bir toplum yarattı. Bu toplumun, kendine göre ekonomisi, kültürü ve toplumsal ilişkileri oluştu. Toplum, Osmanlı dönemine göre büyük ölçüde değişti. Bu da olağandır. Zamanın koşulları değişimi getirir.
Bu değişikliğin bir alanı da musiki yaşamıydı. Okullardan "gına" yani şarkı söyleme dersi kaldırıldı, yerine müzik eğitimi dersi konuldu. Musiki Muallim Mektebi 1925'te açıldı ve okullara müzik öğretmeni yetiştirilmeye başlandı.
Osmanlı'dan devralınan orkestra ve bando Ankara'ya taşındı. Saz Heyeti İstanbul'da çalışmalarını sürdürdü.
* * *
Kurulması, çağdaşlaştırılması tasarlanan müzik alanının temel direkleri vardı: Bestecilik, yorumculuk, müzik eğitimciliği, müzikoloji, etnomüzikoloji, çalgı yapımcılığı ve nota yazım - basımcılığı (edisyon). Çağımızda bunlara ses mühendisliği (tonmaysterlik) de eklendi.
Osmanlı düzeninde, bu alanlarda eleman yetiştirecek kurumlar yoktu. Cumhuriyet'in 20'li yılları içinde, besteci – müzikolog ve yorumcu yetiştirmek için Fransa'ya, Almanya'ya vb. gelişmiş ülkelere öğrenci gönderildi. Ünlü beş bestecimizin yanı sıra,
Mahmut Ragıp Gazimihal, Cevat Memduh Altar müzikoloji, Mithat Fenmen piyano, Ekrem Zeki Ün keman, Halil Bedi Yönetken eğitim müziği vb. alanlarda yetişmek üzere bir çok kişi yurt dışında eğitim gördü.
Bu kişiler dönünce, önce Musiki Muallim Mektebi'nde, sonra da, 1936'da kurulan Ankara Devlet Konservatuvarı'nda (Alman Nazizmi'nden kaçan yabancı hocalarla birlikte) görev aldılar.
Ankara Devlet Konservatuvarı bir efsanedir; bu kurum mucizeler yaratmıştır. Türkiye'nin muhtaç olduğu musiki ve sahne sanatları çağdaşlaşmasının - devriminin temel kurumudur.
Bugün, bütün Türkiyeyi saran sahneleriyle ve sanatçılarıyla Devlet Tiyatroları bu kurumdan yetişen sanatçılarla kurulmuştur. Ankara Devlet operası, balesi ve sonradan kurulan operalarının tümü bu kurumdan kaynaklanmıştır. Senfoni orkestrası takviye edilmiş, yeniden kurulmuş, bugünkü Türkiye'nin bütün orkestraları ya ADK'den yetişen sanatçılarla ya da onların yetiştirdiği sanatçılarla kurulmuştur. Bugün, Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Bursa, Eskişehir, Çukurova vb. senfoni orkestralarımız varsa; Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Samsun operalarımız varsa; bir çok ilimizde Devlet Konservatuvarları varsa;
İlhan Usmanbaş, Bülent Arel, Kemal İlerici, Ferit Tüzün, Muammer Sun, İlhan Baran, Cengiz Tanç, Yalçın Tura, Kamran İnce, Selman Ada, Hasan Uçarsu, Özkan Manav, Fazıl Say, Yiğit Aydın gibi bestecilerimiz varsa; İdil Biret, Suna Kan, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, Cihat Aşkın, Fazıl Say, Emre Elivar vb. dünya çapında solistleimiz varsa; bunların tümü göstermektedir ki: Cumhuriyet'in musiki devrimi başarıya ulaşmıştır.
Sanat Müziği alanında neyimiz varsa, bütün bunlar, Atamızın başlattığı müzik devrimi sayesinde olmuştur.
Bugün, bazı haddini bilmez münkir kişilere rağmen, müzik devrimi başarı yolunda hızla ilerlemektedir.
* * *
Eksiklerimiz yok mu?
Peki, Cumhuriyet döneminde yanlışlarımız olmamış mıdır? Halen eksiklerimiz yok mudur?
- Geleneksel Türk sanat müziğimiz ve halk müziğimiz üzerinde yeterli bilimsel araştımalar yapılabilmiş midir?
- Çalgı fabrikaları kurulabilmiş midir?
- Bestecilerin yapıtlarını basacak, yurt içinde ve yurt dışında pazarlayacak bir edisyon'umuz, yani nota basım/yayın kurumumuz var mıdır?
- Çağdaş Türk sanat müziği alanında yaratılmış olan 600'den fazla çoksesli halk türküsünün, yüzlerce orkestra yapıtının, yüzlerce piyano yapıtının ve oda müziğinin kayıtları ve CD'leri yapılabilmiş midir? (Eser sayısını merak ederseniz, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından, Müzikolog Ersin Antep'e hazırlattırılmış olan "Çağdaş Türk Bestecileri Eser Kataloğu" adlı büyük boy kalın kitaba bakabilirsiniz...)
- Orkestralarımız niçin her konserde bir Türk yapıtı seslendirmez?
- Radyolarımızdan, televizyonlarımızdan niçin Çağdaş Türk sanat müziği dinletileri yayınlanmaz?
- Niçin, "Yurt çapında Köklü bir kültür sanat gelişmesi"nin gerçekleşmesine çalışmayız?
- Niçin, her ilde bir konservatuvar kurulması ortak hedefimiz olmaz?
- Niçin, daha çok sayıda nitelikli besteci – yorumcu- eğitimci-çalgı yapımcısı-etnomüzikolog vb. yurt çapında gelişmeyi başaracak sayıda ve nitelikte sanatçı yetiştirmeyi amaç edinmeyiz?
Gündemimiz bu gibi konular olmalı, eksiklerimizi – yanlışlarımızı bilimsel bir anlayışla tartışmalı değil miyiz? (Oysa biz nelerle uğraşıyoruz?...)
Kısacası: Bu kaos ortamında, Cumhuriyet musikisi Cumhuriyet insanına ulaştırılamamaktadır...
* * *
Biz, kendi değerlerimize sahip çıkamayacak mıyız?
Almanya'da, Peer Musik Werlag adlı bir edisyon, Adnan Saygun'un bütün yapıtlarının basım-yayım - pazarlama hakkını almıştır. İstediğiniz Saygun eserinin notasınıı oradan satın alabilir, kiralayabilirsiniz. Bu yüzden, Saygun'un bir çok yapıtı, Avrupa'da sık sık seslendirilmektedir; bir çok yapıtının CD'si de yapılmıştır; CD satan mağazalardan ve Amazon'dan satın alabilirsiniz.
Bu adamlar deli mi ki, Türk beşlerinden biri olan Saygun'a bunca değer veriyorlar, "leş" demiyorlar onun yapıtlarına? Yoksa, bizim bazı cüce yazarlarımız bu adamlardan daha mı akıllıdır?
Ne kadar ayıp.
* * *
İçinde bulunduğumuz müzik devrimi dönemini, günümüzde bir mucize adam yönlendirmektedir: Fazıl Say. Hem çok iyi bir besteci hem de olağanüstü bir piyanist olan Say, bütün olumsuzluklara karşın, Cumhuriyetimizin ve müzik devrimimizin simgesi haline gelmiştir. Bayrak, çağdaş Türk sanat müziğinin dördüncü kuşağından Fazıl'dadır; bütün dünyada, eşsiz sanatı ve çok değerli kişiliğiyle Cumhuriyet Türkiyesi'ni onurla temsil etmektedir.
Fazıl Say'ı, en içten duygu ve düşüncelerle destekliyorum. Fazıl Say ile aynı dönemde yaşamaktan onur duyuyorum.