Ağıtlar bize birer tarihi belge olarak kalır. Bir bakıma toplum tarihinin tutanaklarıdır
> Hep kadınları görürüz ağıt yakarken: Bir ölünün başında, bir mezarın yamacında alabildiğine yüksek sesleriyle, üstlerini başlarını yolmak istercesine kendinden geçen analar, eşler...
Bu sütunlarda sizlere hep müzik anlatırım. Nitelikli, soylu müzik adına yapılan etkinlikleri tanıtırım. Gittiğim konserleri, dinlediğim kayıtları, izlemeye değer müzik olaylarını, müzikle ilgili yayınları konu ederim. Kulağımdan silemediklerimi, aklımda kalanları sizinle paylaşırım. Ancak bu kez kulağımda kalan sesler müzik değil! Hepimizi ekran başına kilitleyen o kocaman çığlıklar... Acılı anaların, umarsız bacıların yeri göğü inleten dayanılmaz yakınmaları. Flaşlar, itfaiyeler, cankurtaranlar, cenaze arabaları, açık cenazeler, kapalı tabutlar, haberciler, çirkin politikacılar... çığlıklar... çığlıklar... ölümün karanlık ağzında, maden girişindeki sessizlik!
İşte herkes gibi benim de kulağımda kalan geçen haftanın sesleri bunlardı. Ve ağıtlar... Ağıtlarla belli bir ivme içinde yakınıyorlardı.
Ağıt, mersiye, lament, sagu, eleji, threnody, içinde isyan barındıran ezgiler, uzun yakınmalar, kocaman çığlıklardır. Ölüyü yücelten deyişler, kendine göre makam tutturarak söylenir. Ölüm karşısında yürek titreten feryatlardır, düzenli-düzensiz söz ve ezgilerle dile gelir.
Ve hep kadınları görürüz ağıt yakarken: Bir ölünün başında, bir mezarın yamacında alabildiğine yüksek sesleriyle, üstlerini başlarını yolmak istercesine kendinden geçen analar, eşler...
Türk boylarından günümüze uzanan eski bir gelenektir ağıt yakmak. En eski ağıtların İbrani geleneğine dayandığı söylenir.
Bu anonim ağıtlar zaman içinde edebiyatta olduğu gibi müzikte de bir satırbaşı haline gelmiştir. Halk edebiyatındaki ağıtlar dörtlüklerden oluşur, mani ve koşmaya benzer. Uzun hava veya kırık havayla söylenegelmiştir. Türk halk edebiyatında İslamiyetten önceki ağıtlara sagu, Divan edebiyatında ise mersiye denir.
Ağıtlar bize birer tarihi belge olarak kalır. Bir bakıma toplum tarihinin tutanaklarıdır. Şehitlerin adları tarih kitaplarına geçmese de analarının, bacılarının ve âşıkların ağıtlarında belgelenmiştir.
Bugün bizim tarihimize geçmiş nice ağıt Çanakkale’deki şehitlere yakılmıştır.
Suvermez köyünden Macar lakaplı Salih’in Çanakkale’de şehit olmasıyla, annesi tarafından yakılan ağıta kulak verelim:
“Hucûm demiş Alamanın zabiti,
Yavrumun kefeni asker kabutu,
Salına girmeye yoktur tabutu,
Yoksa yavrum seni vurdular m’ola,
Kefensiz gabire goydular m’ola.
........
Batı müziğinde ağıtlar
Batı sanat müziğine girmiş ağıtlar Lament, Elegie, Threnody başlıklarıyla şekillenmiştir. Hemen aklıma gelenler Monteverdi’den savaş ağıtı olan Combattimento Lamento; Liszt’ten 1849 Macar ihtilalinde ölen arkadaşlarının anısına yazdığı, içinde şarkı öğeleri taşıyan piyano yapıtı Funerailles. Liszt’in etkisindeki Ravel de Barok besteci Couperin’e piyano için ağıt yazmıştır. Stravinsky’nin J.F. Kennedy için Ağıt’ı, Şostakoviç’in şair Yevtuşenko dizeleri üstüne bestelediği Babi Yar katliamına ağıt olan 13. Senfonisi, Penderecki’nin Hiroşima Kurbanlarına Ağıtı, John Adams’ın Amerikan Elejileri ve Saygun’un Ağıtları anımsadığım çağdaş örnekler.
Bakalım geçen hafta ölümün ağzındaki o korkunç çığlıklar hangi sanat yapıtlarına esin kaynağı olacak.
Not: Geçen hafta tanıttığım Mersin Festivali’nin açılışı bir hafta ertelenmiş, 30 Mayıs 2014 tarihine alınmıştır.