EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Büyük orkestra şefi Claudio Abbado’yu, asistanı Alpaslan Ertüngealp anlattı:
>Son 3 yıldır Abbado’nun asistanlığını yapan Ertüngealp, ünlü şefin günde 7 saat çalıştığını ve spor hastası olduğunu anlatıyor. Ertüngealp, “60 yılını sahnede geçirmişti” diyor: “Ölümüyle müzik tarihinde bir çağ bitti. Ondan bana ve birkaç seçilmiş meslektaşıma büyük bir müzik mirası kaldı.
” Geçen hafta çağımızın en büyük şeflerinden Claudio Abbado’yu (1933-2014) yitirdik. Milano’da doğmuş, babasıyla müziğe başlamış, piyanist olarak yetişmiş, ilk kez La Scala Operası’nda, sonra dünyanın en ünlü orkestra ve operalarında şef olmuş, İtalya’da ömür boyu senatör olarak onurlandırılmıştı. Leyla Gencer’in şeflerinden biri olsa da, Abbado Türkiye’ye hiç gelmemişti!
Cenazesi Bologna’daki evinin önünde Santo Stefano Kilisesi’nde ziyarete açıldı. Onunla birlikte çalmış nice ünlü müzisyenin arasında son 3 yıldır asistanı olan Alpaslan Ertüngealp de vardı.
Daha önce, Judd, Harding ve Dudamel gibi sanatçılar ona çeşitli orkestralarında asistanlık yapmışlar. Alpaslan onun artistik asistanı, yardımcı orkestra şefi; lojistik, sahne düzeni, arşiv düzenleme ve iletişim için süpervizörü olmuştu.
Yaşamı yalnız müzik olan, yalnız iyi müzik peşinde koşan bu dev sanatçıyla bunca yakın olması da onun için büyük bir şanstı.
Abbado’ya, 2002 Mitropulos yarışmasını kazandığında jüride bulunan ve zamanında La Scala’nın sanat yönetmeni olan Mazzonis’in önerdiği Ertüngealp ile bu büyük orkestra şefini konuştuk.
Tarihçi gibi not etti
İlk konserler nasıl geçti?
Önce bir aylık proje çalışmasıydı. Debussy-Ravel programı. Sonunda Abbado, seninle daha görüşeceğiz, dedi. Aradan yaz geçti, yine çağrıldım. Bu kez Orchestra Mozart’ın o yılki konserlerinde asistanlık yapacaktım. 2011 sonunda 2012 için yönettiği bütün orkestralarda görev almamı istedi. 2012’nin ortalarında ise 2016’ya kadar takvimini bütünüyle bana verdi.
Notaları önceden kontrol ediyor; sahneyi, ışıklandırmayı ve salonu arzuladığı şekilde hazırlatıyor; orkestralarla provalar yapıyordum. Onun provaları sırasında her yeni şeyi bir tarihçi gibi not ediyordum.
Kurduğu orkestralar
B e r l i n F i l a r m o n i ’ y i Karajan’dan sonra devralmış ve 10 yıl yönetmiş, hastalanınca ayrılmış. Ardından kendi orkestralarını kurmaya başlamış. Kimi topluluğu da yüceltmiş. Örneğin, Venezuela’daki El Sistema’yı uluslararası düzeye getirmiş. Senin sorumlu olduğun topluluklar hangileriydi?
Claudio’nun kurup sorumluluğunu üstlendiği topluluklar 80’li yıllardan itibaren: Gustav Mahler Gençlik Orkestrası, Avrupa Topluluğu Gençlik Orkestrası, Lucerne Festival Orkestrası, Orchestra Mozart-Bologna, Mahler Oda Orkestrası, Avrupa Oda Orkestrası. Bunların ötesinde her yıl Berlin Filarmoni, La Scala ve diğer büyük orkestralara davet ediliyordu. Birçok projesinde iki orkestrayı birleştiriyordu.
Bunların hepsinde yanında görev aldım.
Y a l n ı z m ı y a ş ı y o r d u Sardinya’da?
Bahçıvan, ev işleri yapan bir hanım ve aşçısı vardı. Aşçı onunla her yere gelirdi, zamanında midesi alındığı için onun özel bir diyeti vardı. Ben o evde çok konuk oldum. Bir de İsviçre’de dağda bir pansiyonda kalırdı.
Onunla Sardinya’da ve İsviçre’de “tatillerinde”, yani orkestra provaları olmayan dönemlerde birlikte çalışır bir sonraki projeleri hazırlardık. Son birkaç ay hariç günde 7 saat çalışıyordu. Spor hastasıydı, kendi de sportmendi, geçen yıla kadar kano ve yelken yapıyordu.
- En çok yönetmeyi sevdiği yapıtlar hangileriydi?
Aslında sevmediği eserleri sıralamak daha kolay. Son yıllarında sadece en sevdiği eserleri yönetti ve kaydetti. Örneğin Mahler 9. Senfoni’yi 34 kez yönetmişti. Son ikisinde ben de birlikteydim.
Zamanın sesi ve rengi
Aynı zamanda çağdaş müziğe de çok katkıları oldu.
Evet, Viyana’da ve Berlin’de çağdaş müzik festivalleri düzenlemiş. Luigi Nono’nun ve birçok çağdaş bestecinin nice eserini ilk kez seslendirmişti. Öte yandan, Pergolesi için DG’ye 4 CD’lik bir arşiv prodüksiyon albümü yaptı. Müthiş bir stil anlayışıyla ve modern yaylılarla o zamanın sesini ve rengini yakalamıştı.
‘Onlar maestroysa…’
Provalarda nasıldı? Halka açık olan genel provada orkestra o kadar mükemmel olmalıydı ki, bazı kayıtlarda konser yerine provadan alıntı yapılırdı. En büyük şanslarımdan biri, bana kimi genel provayı bırakması oluyordu. Floransa’da Mahler’in 9. Senfonisi’ni genel provada ben yönettim.
Ona nasıl hitap ediyordun?
Maestro veya Mr. Abbado denmesinden nefret ederdi. “İtalya’da herkese maestro diyorlar, ışıkçıya, sahne amirine, ona buna... Onlar maestroysa ben Claudio’yum” derdi.
Sonunda nasıl bir birikim kaldı ondan?
Öyle bir birikim ki! Onun cenaze törenine gelen eski müzisyen dostları, aile üyeleri, Claudio’nun onları etkilediği farklı yönleri anlatıyorlardı. Ben ise ondan her yönüyle etkilendim. 60 yılını sahnede geçirmişti. Ölümüyle müzik tarihinde bir çağ bitti. Ondan bana ve birkaç seçilmiş meslektaşıma büyük bir müzik mirası kaldı.
29.1.2014 Cumhuriyet