EVİN İLYASOĞLU
Allegro
İzmir Barok CD’sinde Avrupa ve Osmanlı saray müzikleri yer alıyor
>Türk müzik arşivinde barok dönemi içeren kayıtlar yok denecek kadar azdır. İzmir’de kurulan İzmir Barok Topluluğu 16. yüzyıldan 18. yüzyılın ilk yarısına dek uzanan zaman dilimi içinde Avrupa ve Osmanlı saray müziklerini kayda almış.
Değerli aydınımız Mustafa Balbay’ın özgürlüğe kavuşmasını kutlayarak başlamak istiyorum yazıma.
Türk müzik arşivinde barok dönemi içeren kayıtlar yok denecek kadar azdır. İzmir’de kurulan İzmir Barok Topluluğu 16. yüzyıldan 18. yüzyılın ilk yarısına dek uzanan zaman dilimi içinde Avrupa ve Osmanlı saray müziklerini kayda almış. Lilamüzik etiketiyle piyasaya çıkan CD’de Aydın Büke’nin bu döneme ait Avrupa saraylarında müzik üstüne; Şehvar Beşiroğlu ve Sinem Özdemir’in aynı dönemde Osmanlı sarayındaki müzik üstüne yazıları yer alıyor.
Bülent Oral’ın öncülüğünde, özel olarak barok müzik çalmak üzere bir araya gelen İzmir Barok Topluluğu’nu kuruluşundan beri izliyorum ve bu çalışmaları için kutluyorum. Aslında kontrbasçı olan Bülent Oral bu çalışmada viyola da gamba çalıyor. London Barok grubunun kurucusu Charles Medlam da kendilerine mentor olmuş. Dolayısıyla bir uzmanın gözünden iki toplumun dönemsel müziği karşılaştırılmış. Soprano Linet Şaul’un güzel sesi ve usta şancılığı bu kayıtlara çok yakışmış. Sinem Özdemir’in seslendirdiği Türk saray müziği şarkıları da aslına bağlı, bilge yorumlar. Ben CD’de sıralandığı şekliyle değil de, barok bestecileri kendi aralarında, Osmanlıları da kendi içlerinde dinlemeyi yeğ tutardım.
Monteverdi’nin ardından Alif Ufki Bey; Purcell’in ardından Itri, Handel’in ardından Hafız Post, Lully’nin ardından Tanburi Mustafa Çavuş sıralanmış. Uzak coğrafyaların aynı yıllardaki farklı müzik kültürünü sergileyen bir seçki olmuş. En büyük benzerlik çalgılardaki benzer tınılar. Bugüne dek yapılmış karşılaştırmalı çalışmaların en kapsamlısı olarak hem geniş kitlenin hem müzikolojik çalışmaların ilgisini derleyecek.
Yukarı Fırat türküleri
Üçüncü kuşak Cumhuriyet bestecilerimizden Çetin Işıközlü kendi biçemini şöyle anlatır: “Yapıtlarında Türk müziğinin makamlarından ve ritmik sisteminden esinlenmiş, amodal ve atonal teknikleri uygulayarak kendine özgü duygu ve izlenimlerini armonik dissonanslarla ortaya çıkarmıştır.” Operalar, bale yapıtları, senfonik kantatlar, konçertolar ve senfoniler üretmiş, çalışkan bir bestecimizdir. Ancak bestelerini disonans ve atonal deyişlerle bezediğinden yapıtları genel dinleyici için pek kolay algılanmaz.
Bu kez onun piyano için bestelediği Yukarı Fırat Ezgileri’ni dinlerken müzik diline inanamadım: Yumuşacık, akıp giden türkülere teslim olmuş, çok iyi tanıdığı piyanonun renklerinde Fırat Nehri’ni coşturup aktırmış. Piyanist Hande Dalkılıç’ın zengin ve derin yorumunda bir meditasyona dalıyorsunuz. Her bir türküde bir yanda acı, bir yanda Fırat akıp gidiyor. CD, Kalan Müzik’ten piyasaya çıkmış. Bir süre önce aynı yörenin seslerini dile getiren Komitas’ın kayıtlarını dinlediğimde de böylesine etkilenmiştim.