EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Geçen hafta adeta büyülü bir dünyada yaşadım. Ne Trump, ne Merkel, ne Erdoğan vardı gündemimde. Gerçek bir sanatçının, Leyla Gencer’in izinde İtalya çizmesini güneyden kuzeye izliyordum. Onun ilk sahneye çıktığı kentlerden Napoli, Roma, Floransa’dan başlayıp, yaşamının sona erdiği Milano’ya dek uzanan “kısa” bir yolculuktu. Evet, çok kısaydı. Zira İtalya coğrafyasının neredeyse her bir köşesindeki opera sahnesinde yer almıştı Leyla Gencer. Bizim güzergâhımız üstünde en çok rol aldığı temsillerin arşivlerine girip, kimi kütüphane memuru, kimi arşiv sorumlusu, kimi giriş kapısındaki bekçi, onu hatırlayan (ve mutlaka hayran olan) insanlarla konuştuk. Asistanım Seren Akyoldaş ile yaptığımız bu yolculuk sürecinde her rastladığımız iz, bizim için altın değerindeydi. Zeynep Oral’ın o coşku dolu, içten anlatımıyla bezenmiş Tutkunun Romanı adlı kitabı ve Ünal Öziş’in Leyla Gencer ve Opera Dünyası adlı kitabı, her an elimizin altındaydı. Onun ilk kitabını 1986’da İtalyanca olarak, Bir Primadonnanın Gerçek Romanı adıyla yazan Franca Cella ile Milano’daki görüşmemiz ise bize yepyeni kapılar açtı.
İlk kez 1946’da, Muhiddin Sadak’ın korosunda solist olarak sesini duyuran Gencer, kimi radyo konseri ve resitaller dışında İtalya’daki ilk büyük rollerini 1953-54 mevsiminde Napoli’de oynamıştı: Teatro San Carlo’daki 11 Şubat 1954, Madam Butterfly temsiliyle, müzik dünyasının ünlü solistlerinden biri olarak kendini tanıttı. Orada nota tasnifinden sorumlu kişi, onu anımsamıyordu ama büyüklerinden çok şey duymuştu hakkında. Roma’ya ilk adımını 1953’te RAI’daki bir radyo dinletisiyle atmış. Roma Operası’nın arşiv sorumlusu ise 1959-1977 arasındaki bütün temsillerini heyecanla anımsıyordu. Önce Don Giovanni ile kendini tanıtmıştı. Floransa’daki eski opera binasını yeniden onarıyorlar, ama artık başka amaçlar için kullanılacak, opera değil. Yine de inşaatın bekçisiyle karanlıktaki sahneye, sanatçı odalarına bakabildik. Maggio Musicale’nin arşivinden hiçbir yerde rastlamadığımız fotoğraflarını bulduk. Sonraki durağımız, Leyla Hanımın da yaşamındaki son durak, Milano idi. İlk kez 1957’de Karmelitlerin Söyleşisi adlı yapıtla sahnesine çıktığı ve gençler için Şan Akademisi’ni kurduğu, nice unutulmuş operayı ilk kez gün yüzüne çıkardığı ve ölümünden sonra da oradan uğurlandığı La Scala.
Bu gezide rastladığımız her tanık, kapıcıdan en üst düzey yöneticiye kadar, coşkuyla bir şeyler anlattılar. Son derece ödünsüz, çalışkan, mükemmelci bir karakter çizdiler. Yolculuğumuzun sonunda sanki Leyla Hanım bana şöyle sesleniyordu: “Farkında mısın, ben Leyla Gencer’im. Hiç kimseye dayanmadım, sadece kendime sığındım. Ne emprezaryolara güvendim, ne ajanlara. Kendi içgüdümle, özenimle, kendi tırnaklarımla tırmandım doruğa. Hem de hiç ödün vermedim.”
17.5.2017 Cumhuriyet