EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Cemal Reşit Rey 1923’teParis’teki eğitiminin son dönemindedir. Cumhuriyeti lanının hemen ardından, o sırada İstanbul Belediyesi Encümen Reisi olan Halit Ziya Uşakligil’den bir telgraf alır: “Darülelhan Heyeti’ne garp musikisi ilave edildi. Size de piyano ve kompozisyon sınıflarını ayırdık. Hemen yurda dönünüz.” 19 yaşındaki sanatçı her işi bırakıp trene atlar, İstanbul’a gelir.
Darül-elhan (melodiler evi, sonradan konservatuvar) 1916’da kurulmuştur. Cemal Bey büyük bir heyecanla işe sarılır. İlk icraatlarından birisi, bir koro kurmak olur. Çarşaflı hanımlar ve fesli beylerin de bulunduğu bu koroya Mozart’ın Requiem’ini bile söyletir.
Darülelhan’daki kütüphane...
Cemal bey o sıralarda, İsviçre ve Fransa’da yetişmiş, Türk müziğine uzak bir sanatçıdır. Bir gün Darülelhan’daki kütüphanenin piyanosunda beste çalışmaları yaparken, oranın memuru Fazıl, Cemal Bey’e şöyle der: “Ey Avrupalı, yeter artık bu Avrupa müziği. Bizim de oyun havalarımız, türkülerimiz var. Biraz da onlarla uğraşsana!” Ve onu alıp udi Sedat Bey’in odasına götürür. Sedat Bey ona sazıyla, saatlerce türküler söyler, oyun havaları çalar. Bu olay Cemal Bey’in bestecilik hayatında müthiş bir dönüm noktasıdır. Halil Bedi Yönetken de ona nice türkünün notasını getirir. Böylece polifonik olarak bestelediği 12 halk türküsü, 16 Ocak 1927’de, Paris’in üç bin kişilik Magador Tiyatrosu’nda Albert Wolf yönetimindeki koro ve orkestra tarafından seslendirilir. Konser sonrası alkışlar dinmek bilmez, “Sarızeybek” defalarca tekrarlatılır ve ardından harika eleştiriler yazılır.
‘Yeni Türk Müziği Hareketi’
Bu anıyı anlatmamın nedeni bugünlerde keman sanatçımız Cihat Aşkın’ın başlattığı “Yeni Türk Müziği Hareketi” adlı proje. Cengiz Özkan gibi araştırmacı, usta bir halk müziği sanatçısıyla bu topraklardaki müzik türlerini birleştiriyorlar. Projenin ilk konseri Muzaffer Sarısözen’le başlıyor. Kendini halk müziğine adamış bu büyük sanatçımız, 1930’lu yıllarda on binlerce türkü ve öykü derlemiş, onları notaya almış, Ankara Radyosu’nda kurulan Yurttan Sesler korosuna söyletip, TRT arşivlerine geçirmiş. Yerel türkülerin böylece daha geniş kitleye tanınmasını ve ölümsüz kalmasını sağlamıştır.
Cihat, Türk Müziği Konservatuvarı’nda Ayhan Turan’ın keman sınıfında okurken, tıpkı Cemal Reşit’in okulun diğer birimiyle temasta olması gibi, halk müziğini de Divan müziğini de öğrenmişti. İngiltere’de solistlik eğitimi aldı, dünyanın dört bir yanında konserler verdi.
Sonra bu kültür birikimini yeni açılımlarla birleştirdi. Bugün Türk kemancıları arasında gerek icracı, gerek öğretmen, gerekse araştırmacı olarak saygın bir yeri var. Ayrıca, bugünlerde yeniden başlattığı, tarihi Radyo Konserleri’ni de takdirle karşılıyorum.
25 Ocak akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki konserin tarihi bir dönemeç olmasını diliyorum.
25.1.2017 Cumhuriyet