EVİN İLYASOĞLU
Allegro
İdil Biret bence henüz 40’lı yaşlarda. Hâlâ en parlak döneminde. Ondan gençlerin öğreneceği ne çok şey var. Önce araştırma, sonra da sabırla çalışma ve dinleyiciye aktarma yöntemleri gibi. Nice 40 yaşlara İdil Biret!
Bu karanlık günlerde içimiz yanarken nasıl yazı yazabiliyoruz, bilmiyorum. Ayakta kalabilmek için, bize yaşama gücü veren şeyler arıyoruz. Onlardan birisi de sanat. Hele müzik sanatı, başlıca tesellimiz oluyor. Yoksa bugün bu sütunu boş bırakmak daha kolaydı. Ama ben size İdil Biret’i anlatmak istiyorum. Kim bilir bu sütunlarda kaçıncı kez ondan söz etmekteyim! İdil Biret’in tuşlarında tarifsiz bir yolculuk yaşadık geçen hafta.
Adnan Saygun’un eşi Nilüfer Hanım anlatmıştı: İdil henüz üç buçuk dört yaşında. Bir gün Saygunların Ankara’daki evinde zamanın müzik adamları ve düşünürler var. Adnan Bey piyanoya geçiyor ve bir eserini çalıyor. İdil ise büyük adam gibi, hiç ses çıkartmadan sonuna kadar dinliyor ve eser bitince onun kucağına atlayıp “Size saçlarımı verebilir miyim?” diyor. İdil’in bukle bukle, gür ve kapkara saçları herkes tarafından övüldüğü için, bu en değerli varlığını, Saygun’a sunmaya çalışıyor. İşte o günlerden bu yana, 70 yıldır dünyanın dört bir yanında dinleyicisine güzellikler sunan bir sanatçı. Çalışkanlığı, durmadan hazinesine yepyeni yapıtlar katması İdil’i zinde tutuyor. Barok dönemden günümüzün son akımlarına kadar genişleyen kocaman bir dağarcığın sahibi. Yalnız Batı müziğinin bütün çağları değil, ilk kuşaktan başlayarak, çağdaş Türk bestecilerinin bütün dönemlerinden de örnekler veriyor. Çok az çalınan bestecilerimizin (ve nice dünya bestecisinin) hiç tanınmayan yapıtlarını bile kaydedip piyasaya sunuyor. Bunlar bugün olduğu kadar yarının müzik araştırmacılarına da sunulmuş altın değerinde yatırımlar. Onun bütün kayıtlarına sahip bir müzik meraklısı diskoteğindeki pek çok rafı İdil’e ayırmak durumunda kalacaktır.
İdil’in 75. yaşı Türkiye’nin pek çok sahnesinde, yine onun konserleriyle kutlandı. Boğazici Üniversitesi’nin Albert Long Hall klasik müzik konserleri dizisinde ise geçen hafta 20. yaşına basan konserlerin doğum günü kutlanıyordu. Bu konserler, 1996’nın 8 Aralık akşamı İdil Biret ile yola çıkmıştı. Tam 20 yıl sonra 7 Aralık’taki solist yine İdil Biret idi. Johann Sebastian Bach ile başladı programına. Bir süre sonra öyle bir trans halindeydi ki bizleri bestecinin ruhani dünyasında derin bir yolculuğa çıkarttı. Bach’ın 5. Fransız Süiti de bittiğinde ayaklarımız yerden kesilmişti. İkinci yarıdaki Schubert’in Fantezisi ve özellikle Prokofiyef’in 7. Sonatı enerjisinin doruğundaki icralardı. İdil Biret bence henüz 40’lı yaşlarda. Hâlâ en parlak döneminde. Ondan gençlerin öğreneceği ne çok şey var. Önce araştırma, sonra da sabırla çalışma ve dinleyiciye aktarma yöntemleri gibi. Nice 40 yaşlara İdil Biret!
Konser salonlarının dış kapıları
Geçen hafta bir okurumuz yakınıyordu: Özellikle Lütfü Kırdar veya Cemal Reşit Rey Salonu’ndaki konserlerden çıkınca satıcıların, dolmuşçuların bağırışları biraz önce dinledikleri müziğin kulakta bıraktığı güzel izleri zedeliyormuş! Yöneticiler de uyarmışlar ama bir sonuç vermemiş. Evet, kapıdan çıkıyorsunuz, öncelikle “Sahilden Bostancı” sesiyle uyarılıyorsunuz. Ama bence bu sesler salonların içindeki dinleyicinin olduk olmadık yerde alkışlaması kadar rahatsız edici değil. Dışardakiler ekmek parası için mücadele ediyorlar. İçerdeki gürültücüler kendilerini göstermek adına cehaletlerini sergiliyorlar. Ne olur program notlarına baksalar, eserin tamamının süresi yazıyor orada. Her bölümde yükselen alkışlar öncelikle sahnedeki sanatçıları son derece rahatsız ediyor. Sonra da eseri bir bütün içinde duymaya çalışan dinleyicileri.
14.12.2016 Cumhuriyet