EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın Gürer Aykal yönetimindeki konserinde çok usta bir viyolonselci ve keyifli bir yapıtla tanıştık. Amerika’nın önde gelen konser salonlarında büyük ustalarla çalmış çellist Zuill Bailey’nin icrası ve elindeki 1693 yapımı Matteo Gofriller etiketli viyolonselin tınısı saatlerce kulaklarımızdan silinmedi. Dinleyicisiyle, bestecisiyle, çalgısıyla, orkestrasıyla barışık bir sanatçı. 1954 doğumlu Michael Daughtery’nin Hemingway hikâyelerinden esinli yapıtı ise çağdaş bir “senfonik şiir”di. Müzikle öyküyü betimleyen, 21. yüzyılın şu günlerinde, müziğin karmaşık yapıdan sıyrılıp, yeniden dinleyicisiyle barıştığını kanıtlayan bir çalışma. Son akımlardan “yeniden melodiye dönüş”ü karşımıza çıkardı. Şef Aykal’ın yönetimindeki kusursuz uyumla dinledik bu yapıtı. Çellist ardından yaptığı açıklamalı bislerle de dinleyicinin kalbini fethetti. Bir kez daha konuğumuz olsa ve keşke ondan Dvorak’ın konçertosunu dinlesek!
Post romantikler deyince dinleyiciyi bir korku sarar: “Acaba bu eser bizi kaç saat esir alacak”, diye bir endişe! Mahler’in 4. Senfonisi iki çağı birbirine bağlayan özelliklerle örülmüştür. Hem post romantiklerin uzun cümle yapısı, büyük orkestranın bütün renkleri, hem de 20. yüzyılın dramatik anlatımı iç içedir. İlk üç bölüm sadece senfoniktir; son bölüm ise cennetin sesini simgeleyen sopranonun unutulmaz şarkısıyla taçlanır. BİFO, bu yapıtın bütün görkemini sergiledi. Yoğun bir orkestra dili, pastoral betimlemeler, doğa-ölüm-dirim gibi dinleyiciyi senfoninin derinliğine çeken öğeler, her bir çalgı grubunda ustalıkla işlendi. Başkemancı Pelin Halkacı’nın iki ayrı kemanla seslendirdiği “ölümün dans ezgisi” çok başarılıydı. Soprano Kate Royal, İngiltere’nin ünlenen bir sanatçısı. Bu senfoninin son bölümündeki şarkıyı kendine özgü bir üslupta söyledi. Cennetin sesi ya da çocuksu masumiyet olarak alıştığımız yorumdan oldukça uzaktı. Bugün yaşasaydı da, aynı eseri, 1995’teki gibi bir kez daha Zehra Yıldız’dan dinleseydik!
Zehra’yı 19 yıldır özlüyoruz
Bundan 19 yıl önce soprano Zehra Yıldız’ı Heidelberg’deki Fidelio temsilinin ardından, bir beyin kanaması sonucunda yitirmiştik. Bu acı haber Türkiye’de olduğu kadar Avrupa’daki basında da dalgalanmıştı. Eşi, opera sanatçısı Süha Yıldız, onun adına bir vakıf kurulmasına öncülük etti. Zehra Yıldız Opera Vakfı bugüne kadar düzenlediği Zehra’yı Anma konserlerinde Zehra’nın dinleyicilerini genç seslerle tanıştırdı. Şimdi uluslararası üne kavuşan nice operacımızın böylece ilk sahneye çıkışına tanık olduk. Bu yıl da 12 Aralık tarihinde, onu yitirdiğimiz gece, Kartal-Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde, 20.30’da Zehra’yı anacağız.
Genç orkestra şefimiz Cem’i Can Deliorman, Zehra Yıldız Vakfı Orkestrası’nı yönetecek. Zehra’nın bu yılki solistleri: Soprano Nurdan Küçükekmekçi, tenor Cenk Bıyık, soprano Gülbin Günay, bariton Alper Göçeri, mezzosoprano Dilan Şaka, bas Oğulcan Yılmaz ve bariton Faik Mansuroğlu. Sahneye çıkacak sanatçılar Zehra’yı hiç tanımamış olsalar da, Zehra gibi disiplinli, özverili bir operacı için şarkı söylemenin kıvancını yaşayacaklar.
7.12.2016 Cumhuriyet