EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Venedik, doğası, tarihi, sanatçıları ve özellikle müzik dünyasındaki yeriyle efsane bir kent. Bu kente her gidişimde sanatın ve sanatçının kentin doğal ortamıyla kaynaşmasını büyüleyici bulmuşumdur. Önceki hafta Venedik’in 18. yüzyıldan kalma bir soylu malikanesinde Rigoletto’yu izledim. Müzik piyanolu kentete uyarlanmış, tıpkı eski çağlardaki gibi bir ortam yaratılmıştı. Herbir sahne, malikânenin bir başka odasında yer alıyor, izleyiciler perde aralarında salondan salona geçerek mekânın doğal ortamıyla opera sahnelerini birleştiriyorlardı. Saten perdeler, kadife koltuklar, yaldız işlemeli tavan freskleri, duvarlarda yağlıboya portreler ve doğal akustikte tınlayan keyifli müzik... Bunun gibi kentte nice kilisede doğal akustikten ve tarihi ortamdan yararlanıp şan düetleri, oda müziği konserleri düzenleniyor. Doğal ki Vivaldi her köşebaşında karşınıza çıkıyor. “Pieta”da yetim genç kızları eğitirken onlar için bestelediği bir dolu yapıtıyla her köşede devleşiyor. Tarihi mekânlardaki dinletilerin tümü üst düzey olmasa da turistleri kentin müzik geçmişine doğru mıknatıs gibi çekiyor. Venedik dünüyle bugünüyle görkemini koruyor.
Geçen hafta İDSO’da bir ilk seslendiri vardı: Şostakoviç’in 15. Senfonisi. Gürer Aykal yönetimindeki topluluk bu dev senfoninin her bir ayrıntısını titizlikle işledi. Besteci yaşamının sonuna yaklaşırken bir yandan bütün acılarını sergiliyor, öte yandan da saf bir yaklaşımla çocukluğuna dönüyor, oyuncakçı dükkânındaki ışıl ışıl işlemeleri karanlık abidenin içinde karşıtlık yaratıyor. Son yıllarını şarkılar ve oda müziği bestelemeye adamışken, kısa sürede besteleyip bitirdiği 15. Senfonisi bir başyapıt. Tanıklık Tutanağı başlıklı anılarında besteci bu senfonisini aslında bir opera planı içinde düşündüğünü belirtir. Belki de çocukluktan yaşlılığa uzanan tüm duyguların dramatik anlatımı da bundandır. Senfoni başladığı gibi derin ama parlak renkler içinde son bulur.
Orkestra üyeleri böylesi abidevi bir yapıtı ilk kez çalmanın, dinleyiciler de dinlemenin mutluluğu içindeydi.
Carmina Burana tartışması
Geçen hafta Fazıl Say bir Carmina Burana tartışması başlattı. Sonuçlarını da okudunuz bu sütunlarda. Yöneticilerin günümüzde hâlâ 13.yüzyılı yargılıyor olması dehşet verici. Ayrıntıları merak edenler için bir açıklama ekliyorum: CARMINA BURANA adlı metinler Beuron’da 13. yüzyıldan kalma bir Benedikten manastırında bulunmuş el yazmalarıdır. Din dışı dünyadan, şehvet, kadın, içki, sarhoşluk, delikanlının dizginlenemez coşkusu gibi zamana göre ahlak dışı sayılan konuları içerir. Goliards adı verilen, henüz yemin etmemiş öğrenci papazların üniversiteden üniversiteye gezip derlediği Latince, eski Almanca ve eski Fransızca dillerindeki ezgilerdir. Carl Orff, 1930’da, bu ezgileri Latince metniyle büyük orkestra, koro ve solistler için 25 bölümlü bir sahne kantatı olarak besteleyip üne kavuşturur.
(Zaman İçinde Müzik-Remzi Kitapevi, 2013)
6.5.2015 Cumhuriyet