ERSİN ANTEP
Defter
Herkesin doğumunun öncesinden itibaren etrafında duymaya aşina olduğu müzikler vardır. İster hamile, ister çalışan, ister anne karnında, ister sınava hazırlanan… Hangi motivasyona ihtiyaç duyuyorsa, kendi doğası üzerinden bir saptama ve strateji yaparak, müzik dinleme takvimi oluşturulmalı! Bu da gelişigüzel değil, ancak bir uzman eliyle yapılmalı!
Yaz aylarında beliren, sonra yayından kalkan, sonra yeniden yaz aylarında tekrarları akla gelen yöresel içerikli televizyon komedi dizileri vardır. Hem iş, hem tatil düşüncesiyle olsa gerek; Ege’de veya Marmara’da çekilir. Çoğunlukla da yöresel şiveyle tatlandırılır.
Onlardan güncelinin son bölümünde, ineklere klasik müzik dinletilip süt verme oranlarının yükseltilmesi amaçlandığı bir sahne vardı. Ki o sahne; internetin en çok komik bulunanları arasına girdi. Sonradan başka bir sahnede, bağlama kapılıp, bu kez de halk müziği denendi, inekler için. Klasik müzikçilerin de, halk müzikçilerinin de elbette alınacağı bir durum yok! Çoğunlukla siyasette olmak üzere, getirdiği düşünsel rahatlamaya en çok ihtiyacımız olan mizahın, güzel tatları bunlar! Malzeme kaliteli olunca, çıkan mizahı da keyifli olur.
Ama o noktada da bir tevatüre değinelim, ki hafızalarda yanlış kalmasın.
Oğlumuz Can’ın gelişini beklediğimizin son günleriydi ve hayli pahalı bebek gereçleri satan bir mağazaya, âdete uyarak gitmiş bulunduk. Kredi limitlerimizi en sempatik biçimde zorlayabileceğimiz alabileceklerimiz elimizde, ritüele uyarak, kasa önündeki sırada yerimizi almıştık. (Bu tür mağazalarda sırada olunması bile, “o kadar pahalı ama çok müşterisi var” anlayışının sizde yer edinmesi için hayli etkilidir!)
Önümüzde, iki aydan biraz fazla zaman sonra bebeğine kavuşmayı bekleyen bir hamile anne vardı. (O dönemlerde göbek büyüklüğü ve şeklinden, bebeğin cinsiyet ve haftasını tahmin etmek; doğal olarak genlerinize yükleniyor!) Henüz kimse hamile annelerin dışarı çıkmasına dair yorumda bulunmamıştı. Hamile anneler de, gönüllerince alışverişe çıkabiliyordu.
Bir refleksle hamile anne, kasanın yanındaki “son saniye beni al reyonu”ndaki CD’ler içinden klasik müzik içerikli olanına el attı. Hangi besteci, hangi icracılar, nerede kaydedilmiş… Hiçbir bilgi yok! Sadece “Bebeğim İçin Müzik” gibi sıradan bir başlık! (Bu konuda ilaç firmalarında o kutuların üzerindeki karizmatik isimleri bulanlara hayranlık duymamak mümkün değil!)
Hamile annemiz elini atar atmaz bir refleks de bende, çenemde gelişti. “Pardon hanımefendi! O CD’yi neden aldınız?” diye sormuş bulundum. Hamile anneden önce, kasadakilerin peşin ve fiber hızla hükümlü olumsuz bakışlarına maruz kaldım. Ama kahraman bir baba adayı olarak, geri adım atmadım, dik durdum. Şaşkın bakışlı hamile anne ise, “bilmem! Bebeklere iyi geliyormuş” dedi. “Doğru, iyi gelir! Peki siz klasik müzik dinliyor musunuz?” diye sordum ve “hayır” cevabını aldım. Ardından beni sürükleyen refleks, ardı arkasına dört soru sordurdu, her birinde kasadakilerin sayısının ve kindar bakışlarının artmasını sağlayarak: Peki siz onu “yararlıymış” diye dinlerken, sıkılmayacak mısınız? Sıkılıp olumsuz hormonlar salgılamayacak mısınız? O olumsuz hormonlara bebeğiniz maruz kalmayacak mı? Tam bir negatiflik abidesi olarak bebeğinizi olumsuz etkilemeyecek misiniz?
Soru yağmuru sonrasında hamile anne pes etti ve CD’yi almaktan vazgeçti. “Peki ne dinlemeliyim” diye sordu. Şimdi onunla paylaştığımı, sizlere de anlatma zamanı…
Elbette klasik müzik dinlenmeli! Ama arada geçiş müzikleri hesaplanarak…
Herkesin doğumunun öncesinden itibaren etrafında duymaya aşina olduğu müzikler vardır. İster hamile, ister çalışan, ister anne karnında, ister sınava hazırlanan… Hangi motivasyona ihtiyaç duyuyorsa, kendi doğası üzerinden bir saptama ve strateji yaparak, müzik dinleme takvimi oluşturulmalı! Bu da gelişigüzel değil, ancak bir uzman eliyle yapılmalı! Birey tarafından beğenilen tüm müzik türleri buna göre dinlenmeli! Sözleri, ritmi, balansı, kullanılan çalgıları, ses yükseklikleri, müzikçaların kalitesi, ses aktaran amfilerin niteliği ve yerleşimi… Pek çok ayrıntı vardır bu konuda! O nedenle uzmana ihtiyaç vardır ve gelişigüzel olamaz!
İneklere, tavuklara, koyunlara da müzik dinletilebilir. Tüm incelemeler, araştırmalar, saptamalar yapıldıktan sonra; motivasyon hedefleri oluşturularak uygulamaya geçilebilir… Dediğimiz gibi, gelişigüzel değil, uzman eliyle… Kolay değildir müzik psikolojisi…
Şimdi de “müzik psikolojisi” mi çıktı başımıza? Çıkmadı, gelişti! Aslında uzun zamandır vardı da, bizde yeni yeni fark edilmeye başlandı. Sosyalbilim dallarında ilerleme sağlandıkça, ara bilim dalları da güçlenir. Müzik psikolojisi de, müzik ile psikolojinin ortaklığı ile hayat buluyor, güçleniyor. Daha ne dallar var sosyalbilimlerde… Ancak medya onları bulmadıkça, onlar da medyaya kendilerini anlatacak şekilde ulaşmadıkça; sizlere ulaşamıyorlar!
17 Ağustos Depremi sonrasında deprembilimcileri ekranlara çıkararak toplumun bilinçlenmesine katkılarından dolayı medya ilgililerine teşekkür eden Sunay Akın üstadımız, pek çok konuda bu bakış açısının sürdürülmemesini, özellikle sosyalbilimcilere iltimas geçilmemesini eleştiriyor. Haklıdır! Örneğin seçimler öncesi ve sonrası ekranlarda, gelişen siyasi tabloyu tespit etmek için sosyologları, antropologları, psikologları, yani sosyal bilimcileri değil; anket ve araştırma şirketlerinin yöneticilerini izliyorsunuz! Halbuki toplumun nabzını tutup, onun yarınını, sağlıklı biçimde nasıl yaşayabileceğinin yollarını araştırması gereken sosyal bilimcileri var ya da olmalı!
Sosyalbilimciler KPSS’de kendilerine kadro bulamaz! Hatta antropoloji gibi kimi branşların “mezun olunan bölüm” sınıflandırmalarında dahi yeri yoktur! Kamuda yeterli istihdam sağlanmamasından dolayı; eğitimlerini çöpe atıp bankacı, galerici olmaya çalışırlar. Özel sektörde ise antropolog ve sosyologları yalnızca; onları çalıştırıp iş hacmini büyüten mücevher firmaları anladı ve keşfetti! “Pırlanta aldırmak için bu denli yarar sağlayabiliyorlarsa; ülkenin geleceği için kimbilir ne kadar faydaları olabilir” diyebilen bir idareci çıkmadığından, henüz devlet kurumlarının keşfetmesini beklemiyoruz! Mesleğinde kalıp hayatını sürdürmek isteyenlerin çoğunlukla akademisyen olabildiği, onların içlerinde de Emre Kongar, Tayfun Atay, Ali Akay, Ali Ergur vb. gibi pek azı, nasıl daha yararlı olunabileceğinin örneği olarak topluma örnek olmaya çalışıyor.
Sosyalbilimcileri ve en önemlisi sosyalbilim konularını önce görsel, sonra tüm medyanın keşfetmesi, irdelemesi gerekiyor. O sayede “öcü” olmadığı anlaşılmış olan bir sosyalbilim gerçeği içinde, hem sağlıklı toplum düzeni içinde olumsuzluklar en aza indirilebilecek, hem de ineklere klasik müzik dinletme gibi esprilerin kullanıldığı diziler; daha da büyük etki yapacaktır.
20.8.2014 / Radikal