ERSİN ANTEP
Defter
1920’ler… Ankara’da yeni binalar yükseldikçe, sokaklarında gezen fötr şapkalılar da artmıştı. Otomobiller, birbirlerine yol verecek kadar çoğalmıştı. Yabancı elçilik mensuplarının ve yeni Cumhuriyet’in iyi eğitimli yüksek memurlarının akşamları yorgunluk atıp iki lâfın belini kırabileceği mekânlar açılmıştı. Şen ve Tabarin, akşamı geçip geceye yaklaşıldığında, hayli revaçtaydı.
Geçen hafta 19 Haziran Opera Bayramı yazısını, Varşova’da okyanus geçip derede boğulmak üzere olan genç tiyatrocu Koray Erkök için son dakikada ertelemiştik. Erkök; Turgut Özakman’ın “Fehim Paşa Konağı” adlı eserinin sahnelenmesi ve bu sayede Türkiye-Polonya ilişkilerinin 600. yıldönümü kutlamalarının Polonya ayağı boş geçmesin uğraşında… Merak edenler için yazalım, halâ destek gelmedi. Polonya’nın çeşitli yerlerinde eseri temsil etmek için; altı-üstü, yalnızca 18.000 lira civarındaki kostüm ve dekor masrafının karşılanmasına, bu denli cüzi bir desteğe ihtiyaç kaldı. Erkök’e ve eserin temsiline dair haberleri paylaşmayı sürdürürüz. Şimdi bu haftaki konumuza dönelim.
1920’ler… Ankara’da yeni binalar yükseldikçe, sokaklarında gezen fötr şapkalılar da artmıştı. Otomobiller, birbirlerine yol verecek kadar çoğalmıştı. Yabancı elçilik mensuplarının ve yeni Cumhuriyet’in iyi eğitimli yüksek memurlarının akşamları yorgunluk atıp iki lâfın belini kırabileceği mekânlar açılmıştı. Şen ve Tabarin, akşamı geçip geceye yaklaşıldığında, hayli revaçtaydı.
Gece kulüplerinin müdavimleri de, müzisyenleri de belliydi. Riyaseticumhur Musiki Heyeti mensupları, akşamları sahne alıyordu. Durun! Hemen tepki vermeyin! “Devlet memuru nasıl piyasada çalışırmış” diyerek celâllenmeyin!
II. Meşrutiyet döneminde saraya bağlı olan Musika-i Hümayûn adlı müzik kurumu, Ankara’ya 1924’te gelerek Riyaseticumhur Musiki Heyeti adını almıştı. Başlarında Osman Zeki Üngör vardı. Miralay(Albay) Zeki Bey, Kaymakam(Yarbay) Veli Kanık ve Binbaşı İhsan Künçer ile birlikte, kurumun Ankara’ya getirilmesinde büyük çaba sarf etmişti. Üngör ve yardımcıları, Ankara bozkırına ekilen çiçekler gibi müzik tohumları ekmeye başlamıştı. İlk olarak resmi davet ve kutlamalarda görev alıyorlardı. Çok geçmeden müzik öğretmeni ve sanatçı yetiştirecek olan Musiki Muallim Mektebi kurulmuştu. Ardından da düzenli konserler başladı.
Özellikle siyasi içerikli programlarda o dönem anlatılırken, sanki 1970’ler-1980’ler kadar yakın bir zamanmış ve şartlar da öyleymiş muamelesi yapılıyor. Halbuki Ankara’nın 1920’leri, yani 90 yıl öncesi, hiç de bugünlerine benzemiyor.
19 Haziran Opera Bayramı
Ülkemizde ilk opera rejisi, sarayda II.Abdülhamid zamanında gerçekleşti. Bu yıl 150. doğum yıldönümünü kutladığımız Zati Arca, ilk koro şefi ve opera rejisörü olarak Bellini’nin Norma Operası’nı sarayda sahnelemişti. Ardından da başka opera eserleri temsil edilmişti. Saraydan önce Güllü Agop lakaplı Yakup Efendi ve Dikran Çuhaciyan’ın İstanbul’un çeşitli yerlerindeki operet kumpanyaları unutulamaz! Hele Çuhaciyan’ın ustalıkla yazdığı Leblebici Horhor Ağa başta olmak üzere operetleri, literatürümüzün altın köşesinde durmaktadır.
Cumhuriyet döneminde Cemal Reşit Rey’in yazdığı operalar, ilk Türk operalarıdır. Cumhuriyet’in ilk resmi Türk operası temsilisi ise; Ahmed Adnan Saygun’un Özsoy adlı müzikli sahne eseridir.
Özsoy’un bestelenmesi ve temsili İran Şahı Rıza Pehlevi’nin gelişi dolayısıyla pek aceleye getirilmişse de; istenen etkiyi sağlaması bakımından başarılı bulunmuştu. Saygun’un daha ustaca yazdığı sahne eserleri ise ne yazıkki uzun süre sanatseverlerin önüne çıkarılmadı. Özellikle O’nda ayrı bir yeri olan Gılgameş; halen temsil edilmedi. Özsoy ise sembolik olarak birkaç kez sahneye alındı. Her defasında da, 1920’leri 1970’ler zannedenlerce ve acımasızca kötülendi.
Özsoy’un 1934 yılındaki ilk temsilinde rol alan Semiha Berksoy adına kurulmuş olan Opera Vakfı, her yıl 19 Haziran tarihini Opera Bayramı olarak kutluyor. Eş başkanlıklarını iki duayen sanatçı Bariton Mesut İktu ve Tiyatro Sanatçısı Zeliha Berksoy’un yaptığı vakıf, bıkmadan usanmadan operacıları yüreklendiriyor. Verdiği ödüller, opera sanatçıları için anlamlı birer güce dönüşüyor. Bu yıl ödüle layık görülenler şu isimlerden oluşuyor:
Semiha Berksoy Özel Ödülü: Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi
Ahmed Adnan Saygun Büyük Ödülü: Besteci Muammer Sun
Ferhan Onat Onur Ödülü: İzmir Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı Soprano Eylem Demirhan Duru
Mustafa İktu Onur Ödülü: Antalya Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı Bas Engin Suna
Mete Uğur Özel Ödülü: İstanbul Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı Bariton Murat Güney
En İyi Opera Rejisörü Ödülü: Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Yekta Kara
En İyi Kadın Opera Sanatçısı Ödülü: Deutsche Oper Berlin solist sanatçısı Soprano Burcu Uyar
En İyi Erkek Opera Sanatçısı Ödülü: İzmir Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı Tenor Aydın Uştuk
En İyi Genç Kuşak Opera Sanatçısı Ödülü: Ankara Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı Soprano Seda Aracı Ayazlı
Vakıf ayrıca; Türk Opera sanatına büyük katkıları olan Keriman Davran, Müveddet Günbay, Osman Şengezer, Yalçın Davran, Özcan Sevgen, Necdet Aydın ve Altan Günbay’ı “Başarı ve Saygı Ödülü”ne layık gördü.
“Türkiye’de iyi şeyler de oluyor” diyebilmemiz için, bir de “opera o kadar da zor bir sanat değilmiş, yine izleyebilirim” dedirtebilmek için çaba sarf edip sanatçıları yüreklendirmeye çabalayan Semiha Berksoy Opera Vakfı’nı gıptayla izliyorum. Aflarına sığınarak, yukarıdaki ödüllerden bazılarının adını değiştirmelerini talep ediyorum: “Zati Arca En İyi Opera Rejisörü Ödülü” ile “Dikran Çuhaciyan ve Yakup Efendi Başarı ve Saygı Ödülü”…
9.7.2014 / Radikal