42. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NİN ARDINDAN
Son haftanın en çok ses getiren olayı Fazıl Say’ın çok yönlü yaratıcılığını ortaya koyan ‘Sait Faik’i Hatırlamak’ adlı yapıtı oldu. Festivalin dünyanın ünlü bestecilerine olduğu kadar bizim bestecilerimize de yapıt siparişi vermesi anlamlı ve kalıcı bir olay.
42. İstanbul Müzik Festivali ardında güzel renkler bırakarak sona erdi. Son haftanın izleyebildiğim konserleri arasında müthiş arpçı Xavier de Maistre, L’Arte del Mondo’nun barok müzik konserinde çok etkileyiciydi. Arp tınısı Aya İrini’ye çok yakışmıştı. Aynı sanatçıyı Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de değerli soprano Diana Damrau ile bir kez daha dinledik. O da romantik dönem dağarcığı ile çok iyi programlanmış bir konserdi.
Günümüzün önde gelen piyanistlerinden Yuja Wang’ı bekleyenler, sanatçının geçirdiği kazayı duyunca düş kırıklığına uğradılar. Wang yerine Festival Buluşmaları serisindeki trio konsere piyanist Jerome Ducros katıldı. Kemancı Kirill Trojssov, çellist Gautier Capuçon ve Ducros’tan oluşan trio bu ilk buluşmalarında büyük coşkuyla çaldı, enerjileriyle salonu etkiledi. Doğal ki hepsi son derece yetenekli, işini bilen müzikçilerdi ama yıllanmış trioların aynı soluğu alıp veren aile atmosferi eksik kalmıştı.
Piyanist Yuja Wang festivalin kapanış konserinin solisti olacaktı. Yerine çağrılan Alexander Romanovsky onun kadar tanınmadığı için kimi dinleyici biletini iade etti. Sanatçı, Sacha Goetzel yönetimindeki BİFO’nun eşliği ile Çaykovski’nin 1. Piyano Konçertosu’nu çaldı. Son derece temiz, kristal gibi ve olgunlaşmış bir yorumdu.
Goetzel ve BİFO eşlikte zengin bir atmosfer yarattı. Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi salonunda hangi köşeden daha iyi ses geliyor diye köşe kapmaca oynamak gerek. Kimine göre balkon altı en iyi yer. Kimine göre 15. sıradan sonrası, kimine göre balkon...
Son haftanın en çok ses getiren olayı Fazıl Say’ın “Sait Faik’i Hatırlamak” adlı yapıtı oldu. Festivalin dünyanın ünlü bestecilerine olduğu kadar bizim bestecilerimize de yapıt siparişi vermesi anlamlı ve kalıcı bir olay. Üstelik bu yapıtları son derece üst düzey yorumcular çalıyorlar.
Fazıl Say’ın yapıtını da işinin ehli sanatçılar çaldılar: Hakan Güngör (kanun), Derya Türkan (kemençe), Aykut Köselerli (perküsyon) ve Borusan Quartet. Klasik Türk müziğinin tınıları Batı müziğinin temel taşlarından bir yaylı çalgılar kuartetiyle birleştirilmişti. Özen Yula gibi bir ustanın yazıp sahnelediği yapıta iki soprano ve üç anlatıcı da devinim ve renk katıyordu. Belki de bir “sahne kantatı” diyebilecegimiz bu çalışma Fazıl’ın çok yönlü yaratıcılığına yeni bir örnek.
Sait Faik’e gelince: Modern Türk hikâyeciliğinin öncüsü olarak getirdiği yeniliklerle klasikleşmiş öykü tekniğini yıkmış bir usta. Doğayı ve sıradan insanın doğasını yalın ve içten anlatmış. Kendine özgü bir dil yaratmış, yapıtlarına anlık heyecanlar getirmiş. Sait Faik, Türk hikâyeciliğinin yeniliğe açılan dönüm noktası.
Besteci, bu yapıtın yüzünü Divan müziğine çevireceğine, yine geleneksel müzikten renkler kullanarak daha derin bir polifonik doku işleyebilirdi. Ne de olsa Sait Faik bizim çoksesli topluma açılışımızın öncülerinden birisi!