Orkestralarımızın Şef İlişkilerinde Yeni Süreç

Ersin Antep

(Bu yazı; Andante Dergisi'nin 70. sayısında yayınlanmıştır)

Yönetilme anlamında diğer uygarlıklara göre farklı yaklaşımların gözlendiği ülkemizde, kurumları yönetenlerle yönetilenlerin ilişkileri günlük iletişimlere bağlıdır. Kişisel yaklaşıma göre değişen kurumsal gelişim ivmesi, dönem ve fiziki şartlardan da etkilenir.

Son dönemde, üç orkestra ve şefi ile ilgili haberler yansıdı müzik kamuoyuna. Birkaç yıl öncesinde, iki orkestra ve şefinin yaşadıklarından daha farklı bir zeminde ve içerikte cereyan eden hadiselerin, kurumların geleceğini etkileyebileceği endişesi giderek büyüyor. Sağduyunun galip gelmesi gereken konuyu, toplum yararı gözeterek dikkate almak ve irdelemek gerek!

 

Tarihimizden Bugüne

Orkestra-şef ilişkilerde sıkıntıların ortaya çıkışının tarihi, ilk Türk şef ile orkestrasına kadar dayanır. Bugün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olan kurumun Cumhuriyet öncesindeki adı; Musika-i Hümayûn Filarmonik Muzikası idi. Saraya bağlı olan ve D'Aranda'nın II.Meşrutiyet İlanı üzerine başından ayrıldığı, şeflik görevine Safvet Atabinen'in getirildiği yıllarda, şef ve muzika arasında yaşananlar, ilk anlaşmazlığı işaret eder. II.Meşrutiyet ile değişen kurumiçi yapıda yer yer lakaytlıklar, disiplinsizlikler gözleniyordu. Orkestra idaresinden uzak tutulan Paris Konservatuarı öğrenimli Atabinen, kurumu daha disiplinli, tertipli ve düzenli bir anlayışa sürüklediği için sanatçılarca hoş karşılanmamıştı, üstüne üstlük "istenmeyen" ilan edilmişti. Kurumu defalarca dağılmaktan, üyelerini yok yere yitirmekten, ülkemizde 90 yılını devirmiş klasik müziği yapısını lağ edilmekten kurtaran Atabinen idaresinde orkestra; opera orkestrası niteliğinden senfoni orkestrası niteliğine geçiş yapmıştı. Dolayısıyla pek çok sorun da aşılmıştı.

Çok sert mizaca sahip olan ve empati kurmayı pek sevmeyen yapısıyla Osman Zeki Üngör de, ileriki yıllarda Cumhurbaşkanlığı çatısı altına taşıdığı orkestrasıyla çeşitli sorunlar yaşamıştı. Ancak bu sorunlar 1932 yılına kadar tatlı bağlandı. Ne orkestra, ne de şefin tavırlarında değişiklik olmamasına karşın oluşan bu orta bulma; tamamiyle şef yardımcısı Veli Kanık'ın sayesindeydi. Kanık, kurum içinde tam bir arabulucuydu. Üngör orkestraya bir konuda sert çıkıştığında, sanatçıların onuru kırıldığında Kanık sakin ve yapıcı kişiliği ile devreye giriyordu. Hem şefle yaptığı görüşmede ilk tepkisini yumuşatmayı başarıyor, hem de orkestrayı çeşitli telkinlerle sağduyuya davet ediyor, arayı buluyordu. –Sağ kolu- ve öğrencisi İhsan Künçer ise, bu arada Kanık'a yardım ederek en önemli desteği veriyordu. 1932 yılından sonra Üngör cephesinde sorunların büyümesinin sebebi, onun haberi bile olmadan orkestracılara göz kulak olan, eksiklerini ve aşırılıklarını kontrollü biçimde dengeleyen Kanık ile Künçer'in orkestradan ayrılıp Türk Silahlı Kuvvetleri Armoni Muzikası'na geçmeleriydi.

Orkestralarla şefleri arasında zaman zaman kamuoyuna yansıyan sorunlar, geçmişteki arabuluculuğu üstlenecek rolü kimsenin sahiplenememesinden, buna olanak sağlayacak konumların bulunmamasından kaynaklanıyor. Ne şef orkestraya, ne de orkestra şefe karşı mesafesini koruyabiliyor. Bu anlamda ne orkestra, şefin parayla tuttuğu elemanları; ne de şef, orkestranın dümen suyunda gitmesi gereken bir değnekli!

 

ÖZGÜÇ VE İDSO

Bilindiği üzere Orkestra Şefi Naci Özgüç'ün kadrosu; Devlet Opera ve Balesi(DOB) bünyesinde. Özgüç Temmuz 2010 tarihinde, o zamanki yönetim kurulu başkanı Gülten Çapan'ın uğraşlarıyla ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün talebi doğrultusunda Bakanlık tarafından geçici olarak İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası(İDSO) 1.Şefliği'ne atandı.

Özgüç'ün atama esasen, diğer "geçici memuriyet" atamalarından farklılık arz ediyor. 1.Şef; orkestranın teknik kurulu ve yönetim kurulunun üyesi, başkanı. Orkestranın tüm sanatsal etkinliklerinden ve seviyesinden asli olarak sorumlu. Dolayısıyla geçici atama dahi olsa, yetkileri farklı!

Yaşananları özetleyelim. İDSO'da Mart 2011'de yapılan seçimin ardından aynı ekip yeniden yönetim kuruluna atandı. Ne varki, bir sebeple Bakanlık Temmuz 2011'de yönetim kurulunu görevden aldı ve yeniden seçim yapılmasını istedi. Bu istek üzerine yapılan seçim sonunda, Ertuğrul Köse başkanlığında yeni bir yönetim seçildi ve atamaları yapıldı. (Hemen hatırlatalım: Yönetmeliğe göre; seçim yapılmadan Bakanlık tarafından görevlendirilecek bir geçici yönetim kurulunun Mart ayındaki seçime kadar görevlendirilmesi gerekiyordu. İdarenin seçim istemesi teamüllere aykırı olsa da, demokratik bir yaklaşım gereğince uygulandığı anlaşılıyor. İdarenin aldığı risk, iyi niyet göstergesi olsa gerek!)

Gel zaman git zaman, arada kavga gürültü olmamasına karşın, yaşanan kimi fikir ayrılıkları ve mesai anlayış farklılıkları, İDSO Teknik Kurulu ve Yönetim Kurulu'nun Bakanlık'a talepte bulunmasına yol açıyor. Kimilerine göre aceleci olarak alınmış bu karar üzerine Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, taraflar arasında husumet ortaya çıkmaması için Bakanlık'a başvuruyor ve Özgüç, asli kadrosu olan DOB'a geri dönüyor.

 

İZDSO ve YAZICI

Rengim Gökmen'in İzmir Devlet Senfoni Orkestrası(İZDSO) 1.Şefliği görevinden ayrılması üzerine, bizzat orkestranın yetkili kurullarınca Orkestra Şefi İbrahim Yazıcı davet ediliyor. Davetin kabulü üzerine de, sorunsuz biçimde Devlet Çoksesli Korosu Şefliği'nden, İZDSO'ya atanıyor.

Zaman ilerliyor. Orkestra ile şefinin arası gayet iyi! Fakat ilerleyen zamanlarda iki orkestra üyesi arasında yaşanan sorunda arabulucu olmaya çalışan Yazıcı, ne olup bittiği belli olmayan bir süreçte kendisini hedef olarak görüyor. En başta teknik kurul ve yönetim kurulu, şef Yazıcı ile yaşanan anlaşmazlığı bir yazıyla Genel Müdürlük'e bildiriyor. Genel Müdürlük, hem orkestraya, hem de şefe sakin olma çağrısı yaparak tatsızlığı gidermeye çalışıyor. İzmir'deki ortam dondurulmuş durumda! Taraflar olumlu ya da olumsuz adım atmıyor. Birçok orkestra üyesi nasıl bu duruma gelindiğine şaşıyor.

 

İKİ ANLAŞMAZLIK, İKİ FARKLI DURUM

İki anlaşmazlıkta, Genel Müdürlük ve Bakanlık'ın farklı uygulamaya girişmesinin sebebi; Yazıcı'nın asaleten atandığı görevi, Özgüç'ün ise geçici veya vekaleten atandığı görevi sürdürmesi… Yazıcı'nın kendisi, istekte bulunmadığı takdirde görevden alınması önünde engeller var! Hukuk, Yazıcı'dan yana! Özgüç'ün ise durumu farklı! Kendisi geçici görevde olduğu ve asaleten ataması o konuma yapılmadığı düşünüldüğünden dolayı Bakanlık tarafından alındı. Ancak burada gözden kaçan bir idari kusur olduğunu ve muhtemelen Bakanlık personeli olarak Özgüç'ün kurumunu yıpratmamak adına hukuki yollara başvurmadığı düşünülebilir. Nedir o idari kusur?

Öncelikli o kusurun ve hatta kusurların gözden kaçırıldığını belirtelim. En önemli kusur; DOB kadrosundaki konuma göre İDSO'daki kadronun üst basamak olduğunun gözden kaçırılması… İDSO'daki 1.Şeflik, Özgüç'ün DOB'daki kadrosuna göre üstte! Üst göreve geçici olarak atanan bir memur elbette kolayca görevden alınabilir. Ancak iş, bir devlet senfoni orkestrasının 1.şefliğine vekaleten atanan kişiye gelince durum değişiyor. Aynen asaleten atanmışçasına yetkilere ve konuma kavuşan şefin görevden alınması zorlaşıyor. Yani aslında Yazıcı ile Özgüç'ün konumu aynı derecede! (Tıpkı DOB Genel Müdürlüğü'ne asaleten atanınca, CSO 1.Şefliği'ndeki görevini vekaleten sürdüren Rengim Gökmen'in konumu gibi…) Devlet Senfoni Orkestrası 1.Şefliği mevzuatı, diğer memuriyetlere göre özerk bir yapıya sahip!

Diğer ve çarpıcı kusuru da bildirelim. Mevzuata göre, orkestranın yönetim kurulu her toplanacağı zaman için şefe yazılı davet çıkartmak ve tebliğ etmek zorunda! Yani daveti okuduğuna dair imza atmak zorunda! Gelin görün ki, hem İDSO'da, hem de İZDSO'da, yönetim kurulu toplantılarına şeflerin iştirak etmesi için davette bulunulmamış! Şeflerin davet edildiğine dair elde imzalı belge de yok! Bu durumda yönetim kurulu, başkanlık edecek şeften yoksun aldığı toplantılarda kararları resmileştiremiyor! Şef katılsa da yönetim kurulu bu kararları oy çokluğu ile alabilecekken, yapılmayan davet, toplantıları geçersiz kılıyor! Her ne hikmetse; ne Naci Özgüç, ne de İbrahim Yazıcı, hatta onlardan önce Rengim Gökmen mahkeme yoluna başvurmadı! Üstelik Yazıcı'nın ablası ünlü bir anayasa profesörü! Adeta yapılan hataları ve neredeyse onur kırabilecek uygulamaları gerekçe göstererek Bakanlığı zor duruma düşürmek varken, bu yola tenezzül etmiyor, sineye çekiyor. Aile içinde yaşanan aile içinde kalır prensibinde ve görgüsündeler! Kişilik haklarına yönelik gerçekleşen tezahürler olsa da, zehir içip şerbet kusuyorlar!

Güzel Sanatlar Genel Müdürü Erol Erdinç, diğer genel müdürlere göre farklı bir özelliğe sahip! O, genel müdürlük görevi bittiğinde, yine bu camiada olacak! Kurumları yatıştırmak, genel müdürlük bünyesinde atacağı adımlarla kalıcı eserler bırakmak arzusunda! Sanırız ki, Gökmen, Özgüç ve Yazıcı bu duruma saygı gösteriyor ve O'nu, Bakanlığı zora düşürmemek adına sağduyuyu seçiyor! Genel Müdürlük çatısı altında çalışacak ve orkestraları sanatsal açıdan denetleyerek, onlarla zaman geçirerek, gerektiğinde arabulucuk yaparak, en önemlisi Genel Müdürlük ile bağlı kurumlar arasında daha samimi ve sıcak bir iletişim zemini sağlayacak rol üstlenecek, yönetime öngörüleriyle destek olacak yardımcılara ihtiyaç duyulduğu kesin! Anlaşmazlıklara çözüm üretmekle geçecek zamanı, eser üretmeye ayırmak isteyen Erdinç'e, birkaç Veli Kanık gerek!