Tarihte Unutulan Riyaseticumhur Musiki Heyeti

Ersin Antep

(Andante Dergisi'nin Kasım-Aralık 2006 sayısında yayınlanmıştır.)

 

Osmanlı döneminde kurulan müzik kurumlarının Cumhuriyet dönemindeki akıbeti ile ilgili olarak birçok kaynakta "Musika-i Hümayûn'un İstanbul'dan Ankara'ya gelip Riyaseticumhur Musiki Heyeti adını aldığı" yazılır. Bu bilgi bile üçüncü ve daha sonraki kalemlerde çok yanlış ifadelere sürüklenir. Tüm bu karmaşa içinde iki isim hiç mi hiç bilinmez, zikredilmez: Ertuğrul Muzikası ve İhsan Murat Onat...

Kaynaklar genelde; Cumhuriyet ilân edilmeden önce Musika-i Hümayûn'un Atatürk'ün emri ile Ankara'ya taşındığını işaret etmektedir. Kurumun önce padişahlığın, sonra da Cumhurbaşkanlığı'nın adını aldığını bildirmektedir. Halbuki bu bilgide eksikler bulunmaktadır. Bilinenin aksine Cumhurbaşkanlığı makamının adını alan ilk orkestra; bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası değil, Ertuğrul Muzikası'dır. Cumhurbaşkanlığı Müzik Heyeti'nin ilk şefi de Osman Zeki Üngör değil, İhsan Murat Onat'tır. Daha önce Halit Recep Arman'ın zikrettiği ve Ferhat Muratal'ın işaret ettiği süreçle ilgili giriştiğimiz araştırmada en önemli belgeye ulaştık. Görev yeri ve görev tarih bilgilerini içeren belgede, İhsan Murat (Onat) Efendi'nin 1923 yılında "Riyaseticumhur Musiki Heyeti Şefi" görevinde bulunduğu kayıt altındadır[1]. Gerçekten de bu bilgi; Nisan 1924'e kadarki zaman diliminde Cumhurbaşkanlığı Resmi Orkestrası ile ilgili bilgi eksikliğini de ortadan kaldırmaktadır.

Peki bu durum nasıl ortaya çıkmıştır? Ertuğrul Muzikası nasıl Riyaseticumhur Musiki Heyeti olmuştur? Görevi nasıl sonlanmıştır?

Tarihi daha geriye, 1910'lu yılların sonuna, İstanbul'a götürelim. İtalyan orkestralarının ecnebilerin işlettiği Tepebaşı ve Taksim çay bahçelerindeki konserlerinin 1. Dünya Savaşı döneminde sona ermesi ile çay bahçesi sahibi ecnebiler; etkinlikleri Ertuğrul (Deniz) Muzikası ve Musika-i Hümayûn Filarmoni ve Armoni Muzikaları ile sürdürmüştür. Bu dönemde saraya bağlı Musika-i Hümayûn ile arasındaki sanatsal çekişmelerde Ertuğrul Muzikası hep ön planda olmuştur. Ertuğrul Muzikası'nın sanatsal kişiliğini çizen adam olarak Alman müzik adamı Paul Lange'nin repertuar ve icrasını değiştirmiştir. Musika-i Hümayûn'daki İtalyan ve Atabinen, Üngör gibi yeni eğitimli Türk sanatçıların getirdiği Fransız ekolünün dışında; orkestra Alman müziğini en doğru icrayla duyurmuş ve sevdirmiştir. Paul Lange; Almanya'dan getirttiği ve orkestranın niteliğine en uygun eserlerden oluşan repertuarı ile Ertuğrul Muzikası'na kendine has bir kişilik kazandırmıştır. Muzikanın idaresini devralan "deli" lakaplı İhsan Murat (Onat) Efendi; dönemin şeflerinin yanında çok sıradışı olan ve müzikal becerisi ile ileride geniş hayran kitlesine sahip olacak bir kişiliktir. Gerçekten konserlerdeki yenilikleri, tavırları ve becerisi ile büyük ün kazanmış ve beğenilmiştir. Şanı o dönem İstanbul'unda dilden dile dolaşmıştır. Öyle ki İhsan Murat; "bugünün ünlüleri"ni dahi gölgede bırakacak büyüklükte ilgiyle tanınmış ve beğenilmiştir. Osman Zeki'nin başında bulunduğu Musika-i Hümayûn kurumunun popülist anlayıştan uzak, fazla "klasik" kalmasına karşın, nefesli çalgılara (yani topluluğa) en uygun Alman eserlerini yeğlemesiyle Ertuğrul Muzikası hep bir adım önde olmuştur. Adeta çay bahçesi konserlerinde "coşku" demek; "Ertuğrul Muzikası" demek anlamına gelmiştir. 9 Eylül 1922'deki kurtuluşu vesilesi ile İstanbullu işadamları bir gemi kiralayarak İzmir'e gitmeye karar vermiştir. İstanbul'daki coşkuyu İzmir'e en iyi biçimde taşıyacak olan Ertuğrul Muzikası da işadamlarınca davet edilmiştir. İstanbul'daki Bahriye Nazırlığı'nın özel izni ile İzmir'in kurtuluş şenliklerine katılan ve İzmir'deki coşkuyu verdiği konserlerle kat kat arttıran orkestra, adeta şenlikten şenliğe koşmuştur.

 

Konserleri ile en az İstanbul'daki gibi beğeni ile karşılanan ve adeta bir "efsane orkestra" haline gelen Ertuğrul Muzikası'nın İzmir'de bir dinleyicisi daha olmuştur: Gazi Mustafa Kemal... Ulu Önder çok beğendiği ve halkın coşkusunu arttırdığına şahit olduğu, şef İhsan Murat idaresindeki orkestrayı İzmir'de bulunduğu günlerde izlemiş, dinlemiş ve çok beğenmiştir. Hatta kimi törenlerde makamının uhdesinde resmen görevlendirmiştir. Ardından da döndüğü trene bindirerek beraberinde Ankara'ya getirmiş ve resmi olarak makamının adını vererek "Riyaseticumhur Musiki Heyeti" olarak görevlendirmiştir. Ertuğrul Muzikası, yeni adıyla Riyaseticumhur Musiki Heyeti; Ankara'da konserler vermiş, resmi törenlere katılmıştır. Gelin görün ki; bu seyahate ve göreve alışamayan şef İhsan Murat ve heyet üyeleri, bir de İstanbul'daki gibi coşkulu dinleyici kitlesi de bulamayınca iyice sıkıntıya girmiştir. Tüm her şeyi İstanbul'da kalan heyet mensupları; bir gün İstanbul'a dönme arzusu içindedir. Repertuarından da ödün vermek zorunda kalan, gönülsüz bir icraya mahkum olan orkestrada İstanbul'a karşı özlem her geçen gün daha da artmıştır. Nitekim tam da o dönemde Mehmet Akif'in sözlerini İstiklâl Marşı olarak besteleyen, İstanbul'da Halife'nin emrinde bulunmasına rağmen Cumhuriyet'i kutlama konserleri veren ve Musika-i Hümayûn'un başında bulunan Osman Zeki Üngör; Rauf Orbay gibi İstiklâl Mahkemeleri hakimlerinin aracı olması ile Gazi'ye "Cumhurbaşkanlığı'nın ihtiyacı olan kuruşuşa sahip orkestranın kendileri olduğu" mesajını iletmeyi başarmıştır. Mustafa Kemal'in "gelsinler, bakalım" talimatına istinaden kurumun bir kısım personeli Ankara'ya gelmiş ve konserler vermiştir. Daha sonra beğenilen orkestra; gitmek isteyen Deniz Ertuğrul Orkestrası'na 1924 yılının ilk aylarında İstanbul'a dönüş izni verilmesine müteakip "Riyaseticumhur Musiki Heyeti" adını almıştır. 1922'den 1924 yılına kadar Makam-ı Hilafet Muzikası adını taşıyan Musika-i Hümayûn'un ise; Müezzinan ve Fasıl Heyeti gibi kolları Ankara'da sahipsiz kalmış ve dağılmıştır. Filarmoni Orkestrası; Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası adıyla 1933'te Milli Eğitim Bakanlığı'na geçerek sivilleşmiştir. Armoni Muzikası ise; aynı tarihte Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kalmıştır.

 

Ertuğrul Muzikası ise; önce Selimiye Kışlası'na bağlanmışsa da, muzika mensuplarının aracılar vasıtasıyla Gazi Mustafa Kemal'e iletmeyi başardıkları isteklerinin kabul olunması ile yeniden Kasımpaşa Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası'na dönmüş ve Dahili Nazırlığı'na bağlanmıştır.

 

Esasen Musika-i Hümayûn üyelerinin geçici sürelerle yetiştirdiği ve sonraları Lange ile bambaşka bir mizaca kavuşan Ertuğrul Muzikası'nın yapısı; Gazi Mustafa Kemal'in öngördüğü kurumsal yapıya uygun değildir. Musika-i Hümayûn'un geniş kadrolu yapısı ve klasik tarzı böyle bir durumda daha uygun bir model olarak ön plana çıkmıştır. Ayrıca deneyimli, bilgili ve nitelikli birçok müzik adamının daha sonra Musiki Muallim Mektebi'nin kuruluşunda ve öğretim kadrosunda üstlendiği önemli görevler dikkate alınırsa; usta icracılıkla özdeşleşen Ertuğrul mensuplarının eğitimci yönüne sahip olmayışı açısından, Musika-i Hümayûn'un Cumhuriyet'in en temel kurumu halini almasının daha isabetli bir durum olduğu daha da iyi anlaşılacaktır.

 


[1] Belgenin bulunduğu arşivin ve ilgili dokümanla ilgili geniş bilgi, gerekli çoğaltma ve yayma izni alınmadığından bildirilememektedir.